GÜNAYDIN SANA EY GÜZEL YURDUM

 


GÜNAYDIN SANA
EY GÜZEL YURDUM!*
                                    Erdem UZAKLAR
 
Kaçkarlar’ın ötesinden bir sözcük…
Sanki dağların ayvanı bir düzlük…
Mahmur bakışlı, alımlı ve uzak…
Ta çocukluktan başlamıştır ayrılık.
Özlemleri
     özlemlere aşlamıştır ayrılık.
"Benden selam olsun kınalı eline,
Benim de bir adım gelsin diline."
 
Ciritdüzü,
     eysin, nediyersin?
"Yıllar geçti gelemmedim geç oldi.
Acep kimler kaldi, kimler göç oldi?
Kestiremedim gurbet var, dönüm var.
Unutmak var, ayrılık var, ölüm var."
 
Ciritdüzü,
     komşiların söyliyem:
Cevizli, Merya, Köprülü…
Ferhat Kayası’nda aşkı boyliyem.
Mehlelerin,
      Aheşen, Köpitat...
Karşıdadır kirezli Beleşet.
Söz yetse her şeyini diyebilsem.
Dalından, binbalların yiyebilsem.
 
Düzün bir dibinden geçer Büyükçay.
Öteki dibinden kaçar Küçükçay.
Dağlardan doğar sini gibi bir ay.
Derelerin gümüşlenir de akar.
Görkemli Kemara hep sana bakar.
Buz gibi derelerinde çimseydim.
Haziranda bal çiçeğin emseydim.
 
Rüzgâr,
     Kaçkarlar’a bulutlari yığardi.
Birden bire kararırdı Kenciyan.
O geçede güneşliyken yamaçlar,
Bu geçeye hoşkakala yağardi.
"Bulutlar da köyneklerin sağardi."
Selgâh kalkar,
Şorahlar taş kominan dolardi.
Otların boynu bükülür,
             çiçeklerin solardi.
Gökkuşağı düşerdi bayıra düze.
Dillenirdi suyun başındaki göze.
Ben de bir kez renklerinden geçseydim.
Unutulmaz anıları
                   yudum yudum içseydim.





Ciritdüzü,
     düğünlerde yer yerinden oynardi.
     Oğlan kıza, kız oğlana kaynardi.
     Sevdalılar başka şeyi neynardi?
Cabbar Emi,
     çok mezakli çalardi zurnayi, meyi.
Yemen Taday,
     bir tevatür oynar, dönerdi teşiyi. 
   
 
Kasarahta tana toluğ tezardi.
Tikina'da mal birbirin ezardi.
İtler, ta uzaktan kurdi sezardi.
Hey gidi o çocuk çoban günlerim.
Çok meşekketli o yaman günlerim.
 
Kar yağdı mı
           sigâlara binerdik.
Kapan’dan Küçükçay’a
           rüzger gibi inerdik.
Yarış yapar hızlıları sınardık.
Arkadaşlar gelirdik yan yana
Uzun kış gecelerinde
            yapardık harfana.
Pambuğ neney,
             bişi luğum tökârdi.     
Yüzük oyununda
             Elde kayış
                      şırak şırak ötardi.
Horozlar bağrışırken dağılırdık evlere.
Fenerlerin gölgesinde benzerdik devlere.
O kış gecelerini unutan kim?
Bizi böyle gurbet ele atan kim?
 




Hürmüz Bibi, kuyda cecim toğurdi.
Küciların, civlikanın sesi
                       o geçeye vururdi.
Kır Eyüb Emi,
      kapı kapı gezer,
             türki, mani oğurdi.
-- Karanfilin çeçili
   (Vuy) yiyem ağzın içini
    Dün gece neredaydın
   Gönlümün göğârçini
Yedi renk iplikten bir yağlık örsen.
Tenhada açan kızıl gülü görsen.
 
Sona Baci, cadi gevreği vururdi.
Eritme tavada sapsarı dururdi.
Gençler de harmanda tığ savururdi.
Ben de gelip kete gevrek yesaydım.
Koynuna sokulup türkü desaydım.
 

Biçenek üstünde Kurtli Punğar var.
Yaylanın içinden ince su akar.
Fetirin içine şor peyniri sar.
Kırk Punğarlar’dan içip
             Şeher’e gitseydim.
Hiç değilse bir ot gibi
             taş dibinde bitseydim.
Çıksaydım Büyükkaya’nın taşına.
Kert cadiyi doğrasaydım aşına.
Bir görsaydım ne gelmiş başına?
Ben de senin karlarınla erirdim.
Yüreğimi tikalar da verirdim.
 
Köşkiden köşkiye mani atarlar.
Yaz gününde balkonlarda yatarlar.
Ardahan’a götürüp meyve satarlar.
Göle’ye gidip tırpan çekseydim.
Efkârım getirip sana dökseydim. 
 
Karapanda halk ki düzülürdi horona,
Poşa Osman da dil döktürürdi davula.
Uralar çekilende,
     uzaklardan yankı verirdi Kemera.
Sevim Abla, bar başını çekârdi.
Sarı saçlarını bele dökârdi.
Oğlanlar da çiçinadan bağardi
O ki kalkar da tutulurdi bara,
Bir şölve vururdu karşı duvara.
Kızlar başladi mi Uzundere’ye,
Yığılurdi
    oğlanlar ayvandaki pencereye.
Güzeller de ses sese ki verirdi,
Türküler de yüreklerde erirdi.
Bilsem şimdi nerde kaldı o günler?
Böğrüme de ateş saldı o günler.
 


Ciritdüzü,
     yağmurda geçilmezdi çamur yolun.
     Yan yanaydi cami ile okulun.
Onlar yıkılmış,
      betonlaşmış yapılar.
Kalmamış artık,
      o eski işlemeli kapılar.    
Biz gizlice minareye çıkardık.
Şerefesinden mehleye bakardık.
Bakıp bakıp gönülleri yakardık.
Minarenin uzun ağacına şaşardık.
Sanki gerçeklerin sınırını aşardık.
Talip Hoca, Türkçe ezan oğurdi.
İnançları ilmik ilmik toğurdi.
Kini, kasveti temizler yığardi.
"O içli ses yüreklere değerdi.
Ağaçlar da Tanrı’ya baş eğerdi."

Muhtar Aslan Efendi
                           ve Ezmi Ağa…
Kızdilar mi sögârlardi vara yoğa.
Bekçi Telat’ın resmi eski şapkası
Her zaman yıkık dururdi
                            biraz sağa.
Atabegler, Doğanlar…
Bir arada yaşardi
                   zengin ile fukarasi.
Egitman ögraturdi oğumayi yazmayi.
Öğretmenler göstarurdi
            yüreklere sevgileri kazmayi.
Dökülüp saçılmış herkes,
             her birisi bir yerde.
Nerde oğulların kızların,
                               kim bilir nerde?
Düşmeyen var mı içinizde bu derde?
Şimdi o günlerden geri kalan ne?
Yüreğimi bu özleme salan ne?
 
Tılap’tan Yanbegi’ya
          verirdik tavari, mali.
Söze gelmez,
           çocuk çobanların
                      o günkü hali.
Ekmek bağlanmış mendiller…
  Kamyon lâstikleri…
Uykusuz, gün boyu dağda bayırda…
Koco, mila, çot oynardık çayırda.
 

"Ciritdüzü, gün sırtını dağlasın.
Yüzün gülsün, punğarların ağlasın.
Çocukların bir deste gül bağlasın.
Yel gelende ver getirsin bu yana.
Belki benim yatmış bahtım uyana."
 
"Ciritdüzü, senin gönlün şad olsun.
Yer durdukça ağzın dolu tad olsun.
Düzden geçen tanış olsun yad olsun.
De ki benim şair oğlum UZAKLAR,
Yıllar yılı ğam üstüne ğam yığar."

*Bu şiir,büyük şair Şehriyar'ın Heyder Baba'ya Selam şiirine benzetilerek yazılmış olup tırnakla belirtilen yerlerde uyarlama yapılmıştır.Ayrıca yöresel söyleyişe 
özen gösterilmiş,şiirin seslendirilmesinde ağız özelliklerinin yansıtılma becerisi okuyucuya bırakılmıştır.
 
 
 

U Z A K L A R A
 
NE BİLEM
 
Tutsa da odlara atsalar beni
Yanar mıyım yanmaz mıyım ne bilem
Çıkarıp ateşten kurban etseler
Kanar mıyım kanmaz mıyım ne bilem

İşlese derinden yürek yarası
Işık gözlerinin gitse karası
Bir daha gelmese görüş sırası
Anar mıyım anmaz mıyım ne bilem

Kalabalık şu insansız bellerden
Betonlaşmış çirkin uzak ellerden
Asfaltlanmış geniş geniş yollardan
Döner miyim dönmez miyim ne bilem

Uzaklar'ı çocuk gibi ağlatsan
Ateş ile yüreğini dağlatsan
Yangınıma şu Çoruh'u bağlatsan
Söner miyim sönmez miyim ne bilem


E.UZAKLAR
"BULDUM" KÖZLEMELERİ
 
Dikenin gülünü buldum

Yakanın ilini buldum
Koştum ki söndürem belki
Yananın külünü buldum

Bitirdim dalda buldum
Yitirdim elde buldum
Aradım aşka çare
Bak işte dilde buldum

Aradım alda buldum
Kovanda balda buldum
Ben seni her anımda
Yanımda yolda buldum

Suyun gözünü buldum
Odun közünü buldum
Çok okudum yazdım da
Sözün özünü buldum

E.UZAKLAR
"VAR " KÖZLEMELERİ
 
Her toprağın bir taşı var
Her kurunun bir yaşı var
Araştır da bak ey dostum
Her gerçeğin bir düşü var

Her yanışın bir sönüşü var
Her gidişin bir dönüşü var
Unutmayın ey çocuklar ki
Her yokuşun bir inişi var


Her baharın bir güzü var
Her bir kışın bir yazı var
Aklından hiç çıkarma ki
Her gecenin gündüzü var

Her ırmağın bir akışı var
Her güzelin bir bakışı var
Düşün taşın yanıt bulursun
Her girişin bir çıkışı var

Her bir kulağın bir duyuşu var
Her bir ozanın bir deyişi var
Dinle bak ne diyor şu atasözü
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var

E.UZAKLAR
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol